İçeriğe geç

Zühal İzmirli’den: Özel Günler

Doğum günlerimiz, kız kardeşimle iki gün fark ettiğinden, yaş günlerimizi aynı günde kutlardık. Annem, kakaolu ve beyaz kremalı bir pasta yapar, biz de akşam olmasını sabırsızlıkla beklerdik. En şık giysilerimizle ailecek Havuzlubahçe’ye yollanırdık. Yüksekteki büyük ağacın altındaki bir masa her zaman kutlama yerimizdi. Müziğin coşkusuyla arkadaşlarımızla piste fırlar, dans etme provaları yapardık. Pasta kesme saati geldiğinde de mumlarımızı üfler, çaylarımızı içerdik. Havuzlubahçe’nin ışıltısındaki yaş günümüz, içimizdeki mutluluğu coştururdu. Bir daha böyle coşkulu yaş günlerimiz hiç olmadı. Karabüklülerin özel günlerini kutladığı yerdi Havuzlubahçe. Gençlerin birbirini dansa kaldırdığı, eğlendiği, yemek yediği, çay içtiği güzide bir tesisti. Karasal iklimin sıcağında yüzerek serinlediğimiz, eğlendiğimiz, bakımlı, özenli bir yerdi. Havuzlubahçe’de yüzme günleri, kadınlar günü ve aile günleri olarak sınıflanır, annem güneşin yakıcı sıcağında bizi mutlu etmek için bir taksiyle Yenişehir’e götürerek tatilimizin güzel geçmesini sağlardı. O yıllarda hazır mayo kolay bulunamadığından annem mayolarımızı elde dikerdi. Havuzlubahçe’deki kabinlerde hazırlanır, kendimizi serin sulara bırakırdık.

Çoğu kez düğün dönüşü, aile yemeği için gelin, damat aileleriyle Havuzlubahçeye gelirlerdi. Demir Çelik Fabrikası, toplu düğünler gibi çalışanlarının çocukları için de toplu sünnet düğünleri düzenlerdi. Bahçeye karyolalar kurulur, süslenir, aileler tebrikleri kabul eder, büyük bir coşkuyla eğlenirlerdi.

Havuzlubahçe’de bir sünnet dıüğünü

Yılbaşı günleri, biz çocuklar için öyle güzel geçerdi ki…. Harçlıklarımızı biriktirip haldeki kırtasiyeden kızma birader, tombala gibi kutu oyunları alır, krepon kâğıtlarıyla evlerimizi süslerdik. Ailecek, bazı yılbaşı geceleri için akraba ve dostlarımızı davet ederdik. Evler çoğunlukla bahçeli olduğundan kümeslerde hindi ya da tavuklar beslenir ya da semt pazarlarından alınırdı. Yılbaşından bir gün önce tüyleri yolunarak tütsülenen hindinin içi, fıstıklı, kuş üzümlü, minik ciğer parçalı pilavla doldurulur, Karabük’e özel davul fırına verilirdi.  Kızaran heybetli hindi, akşam sofrasının ortasına koyulurdu.

Çocuklarla oynadığımız kutu oyunlarından sonra büyük küçük şakalarla karışık neşeli tombala oyunlarımız başlar, birlikte mutlu olmanın tadını çıkarırdık. Babam sobada kestane yapar, mısır patlatır, portakalların kabuklarını beşe bölerek içe katlar, çiçek şekli vererek sunardı.

1962 / Havuzlubahçe

Misafir günlerini unutmak mümkün mü… Tüm ailelerin bir kabul günü olur, hemen hemen ayın her günü dolu olurdu. Konuklar, en güzel kıyafetlerini giyer, süslenir, bazı günler eskiden kadın berberi dediğimiz kuaförde mizanpli yaptırdıktan sonra gezmeye giderlerdi. Kadınlar sohbetlerinde üzüntü ve sevinçlerini paylaşırlar, dostluğun önemsendiği arkadaşlıklar kurarlardı. Akşam yemeğinde annem, kabul günlerinin önemli haberlerini babama anlatırken biz de duyardık:

“Falancalar, Zeki Müren’i dinlemek için İstanbul’a gitmiş, kürk almış, Zeynep Hanım’ın takma kirpikleri çay bardağına düştü, filancalar kıyafetlerini İstanbul’da, Ankara’da ünlü terzilere diktiriyormuş.”

Öyle şıktı ki kadınlar… Karabük’ün terzileri harıl harıl dikiş dikerlerdi. Triko dışında hazır giyim yoktu. Kumaşlar ve kullandığımız birçok eşya da ithaldi. Yavaş yavaş yerli üretime geçiş çalışmaları başlamıştı.

Annemi kabul gününden önce bir telaştır alırdı. Radyoda tarifler veren aşçı amcanın anlattıklarını defterine not eder, lezzetli hamur işleri hazırlardı. Bir gün tarihleri karıştırmış, cevizli kek yapmak için hole sofra yaygısı yaymış, tunç havanın üzerinde havaneliyle ceviz kırarken kapının zili çalmış, misafirler akın etmişti. Ne yapacağını şaşıran annem, bizi İstasyon Caddesi’ndeki pastaneye yollamış, ikramlık bir şeyler aldırmıştı. Bir gün önceden de camları bana sildirmiş, misafirler perdeleri açtırdıklarında, güneş ışınlarının azizliğine uğrayan bulanık camlar beni mahcup etmiş, küçük olmama rağmen acemiliğimden çok utanmıştım. Gene de dilimin ucuyla, “Camları ben silmiştim,” diyebildim. Büyüklerimiz kız çocuklarının annelerine yardım etmek zorunda olduğunu hissettirirlerdi. Hiç unutmam elime sığmayan soğanları minik küpler hâlinde doğramak bana çok zor gelirdi. Yapamam demek yoktu hiç…

Kabul günlerine biz çocuklar da gider uslu uslu oturur, sunulan ikramları en kibar şekilde yemeğe çalışırdık. Âdettendi önce kolonya dökülür, şeker tutulur, kahve ikram edilirdi. Daha sonra sıra, çay ve ikramlara gelirdi.  

Bazı evlere yeni yeni elektrik süpürgeleri alınmış, çalı süpürgelerinin havası sönmüştü. Nasıl kullanıldığını anlatanları hayretle dinliyor, büyük bir titizlik abidesini seyrediyorduk. Telefonu olanların sükseleri de bir başkaydı. Hele buzdolabı olanların havası tüm komşulara buz dağıtması ile doruğa eriyordu. Bozulacak gıdaları buzdolabında saklamayı kabul etmeleri de komşuluk yardımlaşmasını güçlendiriyordu. Kabul günü olmayanlara ise annem beni gönderir, “Bir maniniz, işiniz yoksa annem size gelecek,” dedirtirdi.

Ramazan günlerindeki komşuluk ilişkileri ise bambaşkaydı. Sahurda komşular birbirlerini uyandırır, hazırladıkları böreklerden sunarlardı. Annem erkenden kalkar, sobayı yakar, börek açar, vişne kurusundan, erik, kızılcık marmelatı ya da pestilinden, Kastamonu’ya özgü kurutulmuş üryani eriğinden şuruplar yapardı ama kardeşlerimin seçimi ünlü Bağlar gazozundan olurdu. Biz çocuklar da sırf radyodaki Hacivat Karagöz oyununu dinlemek için erkenden kalkar, perdeleri açıp yağan karı sokak lambasının ışığında seyreder, sofradaki yiyeceklerin tadına bakardık.

O iftar saatleri bir başkaydı Karabük’te. Fırıncı Şükrü Amca’da kuyruk olur, kimi fırındaki böreğini, kimi pidesini kimi de güveçteki yemeğini alırdı. Lapa lapa kar yağarken sıcacık kömür sobasının ısısında, babamın fırında yaptırdığı Karabük’e özel etli, pastırmalı, peynirli, kıymalı pidelerin üzerine kırılan bütün lop yumurtaların tadını hiçbir pidecide bulamadım.

İsteyenler iftar yemeğine çağırırlardı tanıdıklarını. Ramazan sonuna doğru komşularımıza verdiğimiz bir iftar yemeğinde, annemin servis sırasındaki telaşı beni de heyecanlandırmış, o nefis güllacıyla heyecanımı yatıştırmıştım.      

Bayram günü yaklaştığında evlerde bir telaş olur; kumaşlar, ayakkabılar alınır, annem bize elbise dikmek için her arife gecesi nedense sabahlardı. Bayramın birinci günü her evde olduğu gibi sobalar yakılmış, evler temizlenmiş, kolalı örtüler serilmiş, tatlılar hazırlanmış, giyinmiş olarak babamızın bayram namazından gelişini bekler, ailecek bayramlaşırdık. Sıra büyüklerimize gitmeye gelir, ertesi gün de iade-i ziyaret için bayramlaşmaya gelenleri bekler olurduk.

Kurban Bayramı’nda ise beslediğimiz koçu kurban ederken nedense onun tuz yalayışı gözümün önüne gelirdi. Konu komşuya verilecek etler ayarlanır, biz çocuklar da dağıtırdık. İkinci günü ancak bayram tebrikine gidilebilirdi. Bayramın ilk günü ise âdettendi, her evden kavurma kokuları dağılırdı etrafa. Bayramlaşmaya gitmek çok önemliydi, saygıydı, hürmetti… Bekçimiz, davulcumuz, özverili temizlik işçilerimiz de bizleri unutmaz, geleneksel olarak bayramlaşmaya gelirlerdi. Bayram ziyaretlerinde genellikle Safranbolu’nun ünlü fındıklı lokumu, badem ezmesi, şeker, tatlı sunulur; bazen nane likörü ile çikolata ikram edilirdi. Bir gün kardeşimi mutfaktaki banko üzerine bırakılan tepside toplanan küçük, ince, zarif likör kadehlerinde misafirlerden kalan minik yudumları birleştirerek büyük bir merakla içme hazırlığı yaparken yakalamıştım.

Kimse tatile gitmek için uğraşmaz, bayramın tadını doyasıya çıkarmaya çalışır, sokaklar temiz giyimli, bakımlı insanlarla ailecek gezmeye gidenlerle dolardı. Sinemalar bayram günleri ünlü filmler getirir, çocukları da unutmaz çizgi filmler oynatırlardı. Bazı bayram günlerinde cambazlar, gezici lunaparklar bile gelirdi. Büyüklerimizin verdikleri bayram harçlıkları da neşemize neşe katardı. Karabük’ün bayram günlerinin zevkini başka bir yerde bulamadım hiç. Bir başkaydı dostluklar, komşuluklar, ahbaplıklar, arkadaşlıklar… Demir Çelik Fabrikasının çalışanlarına sağladığı imkânları ise herkesi mutlu etmeye yetiyordu.

Karabük’ün özel günlerinin özlemiyle; sağlıkla sevgiyle kalın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s