İçeriğe geç

Zühal İzmirli’den: DÇ Lisesi

Annemin, teyzemin, benim unutamadığımız, Karabüklülerin ocak başı, bizi biz yapan çağdaş lisemiz: Karabük Demir Çelik Lisesi.

Demir Çelik Fabrikasınca 1940 yılında özel ilkokul olarak açılan bu eğitim kurumu, bünyesinde iki yıl sonra özel ortaokula kavuşmuş.  1950-1951 yılında, ilkokulun ayrı bir binaya taşınması üzerine de boşalan dersliklerde, 1953-1954 öğretim yılından itibaren özel lise ile eğitim öğretimini sürdürmüş.

1954-1955 Öğretim yılında sembolik bir rakamla 1.000 TL karşılığında Millî Eğitim Bakanlığına devredilen bu tarihi eğitim kurumunda birçok nitelikli yönetici ve öğretmen görev yapmış, çok değerli mezunlar vererek Türk Eğitim tarihindeki saygın yerini almıştır.

İlkokulu bitirdikten sonra ortaokulu Karabük Demir Çelik Lisesinde okudum. Okula başladığım ilk günü hiç unutamam. İlk kez sarı, lacivert armalı bir ortaokul şapkası takmış, siyah önlüğüm, beyaz kolalı yakamla kendimi biraz daha büyümüş hissetmiş ama yine de annemin elini sıkı sıkı tutmuştum.  Çitlembik ağaçlarıyla süslenmiş okul bahçemizde hangi şubeye gideceğimizi öğrenmek için ben de tüm arkadaşlarımla sıraya girdim. Birlikte okumayı çok arzu ettiğim bazı arkadaşlarımın yeni açılan Merkez Ortaokuluna gideceğini o gün öğrenince onlardan ayrıldığım için çok üzülmüştüm. Okula kayıt sırasında, annem İngilizce öğrenmemi çok istiyordu fakat ilkokul diplomamı bir türlü bulamayınca yeniden çıkarmak zaman aldı, bu sürede İngilizce sınıfları da dolmuştu. Yabancı dil olarak iki seçenek kalmıştı; Almanca ya da Fransızca. Biz de Almancayı seçmek zorunda kaldık. O ara fabrikada Alman mühendisler de çalıştığından Almancaya talebin fazla olduğunu öğrenen annem, bu habere çok sevindi. Almancayı seçmemizin bir yararı olmuş, Demir Çelik Lisesinde kalmıştım çünkü Merkez Ortaokuluna giden öğrencilerin yabancı dili İngilizceydi. Sınıflarımız belli olmuştu, artık Karabük Demir Çelik Lisesi 1-A şubesi öğrencisiydim.

İstiklal Marşı okunduktan sonra okul müdürümüz Mevlüt Oğuz’un eğitim öğretim yılı açılış konuşması bitince her şube sırayla sınıflarına girdi. Zemindeki enli, yer rabıtalarının mazot              kokusu, siyah ders tahtasının boya kokusuna karışmıştı. Kürsünün ve ders tahtasının bulunduğu yer yüksekti ve bir ahşap basamakla çıkılıyordu.   

Evimiz okula çok uzaktı. İstasyondan Yenişehir’e gitmek için çarşıya kadar yürümek ve tepeye uzanan dik merdivenleri çıkmak gerekiyordu. Dolmuş, otobüs filan yoktu. Erkenden kalkıp sis, ayaz, soğuk, kar, buz, yağmur demeden yola koyulmak zorundaydık. Kar yağdığında buz tutan merdivenleri çıkmak zor, okul dönüşlerinde ise kaymadan inebilmek daha da zordu. Zira oğlan çocukları, müdüre şikâyet edilme riskini göze alarak, kızları kartopuna tutup muziplik yaptıklarını sanırlardı. Bu yüzden çok soğuklarda mahalledeki birkaç arkadaş birleşerek taksiyle okula gitmeye başladık. Hiç olmazsa sabahın dondurucu soğuğundan korunacaktık.  

Okuldaki disiplin müthişti. Her gün sınıflara sırayla girilirken nöbetçi öğretmenlerin denetiminden geçilir, giysilerinde aykırılık olan varsa kenara çekilirdi. Kızların çorapları değişik renkteyse, saçları düzgün örülmemiş ya da kulak hizasında kesilmemişse; erkeklerin kravatı yoksa gömlekleri değişik renkteyse, ayakkabıları boyasızsa, favorileri ve saçları üç numaradan uzunsa uyarılırdı. Liseli kızlar saçları bozulmasın diye şapka takmak istemezler, çoğunlukla kollarındaki defterlerinin üzerinde taşırlardı. Bazı günler şapka kontrolü yapılırdı. Şapkasını unutan öğrenciler, kontrolden geçip sınıflarına giren öğrencilere kasketlerini atmaları için bahçeden bağırarak yalvarıp dururlardı. İşte o zaman pencerelerden şapka yağmuru başlardı.

Bazen dersin ortasında muavinler, nöbetçi öğretmenler ve son sınıflardan birkaç öğrenci kontrol için çat kapı gelirlerdi. Çok disiplinli, çalışkan Müdür Muavinimiz Nihat Memik hızla kapıyı açar, “Mendillerinizi çıkarın, tırnak ve mendil muayenesi yapılacak, ceplerinizde ne varsa sıranın üzerine koyun!” derdi. Bazen erkek çocukların ceplerinden; sapan, sigara paketi, artist resimleri, futbolcu kartları, meşeler ve gazoz kapakları çıkar; bunları toplayıp çöpe atarlardı.  

O senelerde İngilizce derslerine, İngiliz öğretmenler girerdi. Fabrika; öğrenciler arasında “teacher” olarak bilinen bu öğretmenlere de lojmanlarından vererek konaklama olanağı sağlamıştı. Derslerimize, okulun asil öğretmenlerinin dışında, fabrikada çalışan mühendislerle ilkokul öğretmenleri de girerdi.

Karabük Demir Çelik Lisesi Müzik öğretmenimiz Sadi Kaya ile 1963

 Coğrafya öğretmenimiz derste sürekli not tutturur, derslerimizi yazdıklarımızdan çalışırdık. Türkçe öğretmenimiz dilbilgisi dersinde tahtaya kip şeması çizer, ezberlememizi isterdi. Bu konuda çok zorlandığımı hatırlıyorum. Orta sonda dersimize gelen Musa Bey’le konuları daha iyi anladım. Tabiat Bilgisi öğretmenlerimizin hayranıydım. Orta ikide dersimize gelen Semiha Hanım bizi doğa gezilerine götürür, gözlemleyerek öğrenmemizi sağlardı. Pamuk içinde yetiştirdiğimiz baklagillerin filizlenmesi bizi de her çocuk gibi mutlu etmişti. Çok sevdiğimiz bu öğretmenimizin taktığı çeşit çeşit gümüş yüzüklerin modellerini Beyaz Saray Pasajı’ndaki gümüşçüye gidip tarif eder, ısmarlama olarak yaptırırdık. Tıpatıp aynısı olmasa da öğretmenimize benzemek bizi mutlu ederdi. Enerjisi, çalışkanlığı, giydiği düz ayakkabıları, spor görüntüsü ve kulak hizası küt saçlarıyla rol model gibiydi genç kızlar için.

Orta sonda dersimize giren tabiat bilgisi öğretmenimiz ise çok bilgili, gerçek bir anne öğretmendi. Beyaz önlük giyerdi derse girerken. Tahtaya renkli tebeşirlerle öyle güzel şemalar çizerdi ki bir tablo gibi silmeye kıyamazdık. Çok sevmiştik hem kendini hem de dersini. Matematik öğretmenimiz ile evliydi. O da derste beyaz önlük giyerdi. Son derece özverili, hoşgörülü bir öğretmenimizdi. Matematik defterlerimiz sarı saman kâğıttan olurdu ucuz olsun diye. Sayfayı cetvelle yarıya böldürür, bir tarafına problemi bir tarafına çözümünü yapardık. Daha sonraları bu değerli iki öğretmenin Selçuk Eğitim Enstitüsüne tayin edildiğini duyduk.

Karabük Demir Çelik Lisesi Matematik öğretmenimizle 1962

Almanca öğretmenimiz fabrikadan gelen Halit Yavuz’du. Fabrikada çalışan bir Alman mühendisin iki kızı olduğunu öğrenince Almancamızı geliştirmek için onları sınıfa davet ettik. Sanki uzaydan gelmiş gibi kızları baş tacı yapmış, çiçeklerle karşılayıp birlikte fotoğraf çektirmiştik.

Alt kattaki bir sınıfta ev işi dersleri yapardık. Örgü örmeyi, düğme dikmeyi, ilik açmayı, dikiş çeşitlerini, önlük, zıbın, giysi patronu çıkarmayı, dikmeyi öğrenmiştik. Erkek çocukları ise tel ve tahta işleri yaparlardı.

Tarih öğretmenimiz Türkan Hanım’ı anmadan geçmek olmaz. Hepimiz onunla tarihi sevmiştik.Resim öğretmenimiz fabrika lojmanında oturan, birçok kediye bakan İlhan Hanım’dı. Daima kırmızı ruj sürer, saçlarını arkadan topuz yapardı. Müdür muavinimiz Gülizar Hanım çok disiplinliydi. Bizim kurallara uygun öğrenciler olmamız için uğraşırdı.

Müzik öğretmenlerimiz ilkokul öğretmenlerimdi. Mandolinle ders yaparlardı.Okulda eğitsel kol faaliyetleri de önemliydi. Demir Çelik Lisesinde mandolin grubunda olan teyzem, daha sonraları birçok öğrencisi gibi beni de çalıştırmıştı. İzcilik ise çok önemliydi. Beden eğitimi öğretmenimiz Umut Bey’le izci ağabeylerimiz Avni Tahmaz ve Ural Özen önderliğinde, ara sıra çağlayanların aktığı dağlara, kır yürüyüşlerine çıkardık. Bu gezilerde bize izcilik kurallarını öğretir, eğitirlerdi. Kooperatifimiz en alt katta merdiven altındaydı. Şahane pastalarını, çikolatalarını unutamam. Dosya kâğıdından kalemine silgisine ihtiyaç duyulan gereçleri satardı kooperatif kolları.

Okulun spor salonu, spor malzemeleri ve aletleri açısından yeterliydi. Özellikle kış aylarında beden eğitimi dersleri için rahat, sağlıklı bir çalışma ortamı için çok uygundu. Bitirme sınavları da bu salonda yapılırdı.

Yurdumuzun başarılı liseleri arasında yer alan Karabük Demir Çelik Lisesi: Cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, aydın, çağdaş öğrenciler yetiştirme sorumluluğunu hep üzerinde hissetmiş ve ülkemize birçok değeri kazandırarak insanlığın geleceğine de yatırım yaptığının bilincinde olmuştur.

Öğretmen olmak için ayrıldığım, çok sevdiğim eğitim yuvam Karabük Demir Çelik Lisesiyle hep gurur duydum ve her zaman duyacağım. Sevgiyle kalın…

Zühal İzmirli

1 reply »

  1. Zuhal Hanım her zamanki gibi çok güzel yazmışsınız. Ben Liseyi 1962’de bitirdim ama hemen hemen aynı şeyleri Çanakkale Lisesi’nde okurken de okul içinde aynı şeyleri yaşamıştım.
    Numune Kız Koleji’nde yaşananlar çok farklıydı.
    Böyle güzel anılarınızı zevkle okuyorum. İzmirli ailesine sevgiler😍

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s